Antik ve Kültürel yapılar:
Avşa Adasının en büyük tarihi kalıntısı Hagios Georgios Manastırıdır .
Ada genelinde eski taş evler, eski yıkık bir değirmenede rastlabilir .
Güldem Polat'ın hazırlamış olduğu manastır ile ilgili yazı :
Bu yazımda tanıtmaya çalışacağım manastır kalıntısı, Bizans mimarlığı literatürüne
girmemiştir. Geç dönemde inşa edilmesine karşın, Anadolu’da Bizans Dönemi
manastırlarının standart şemasının devam ettiğini göstermesi bakımından çok önemlidir.
Manastır sisteminin başlangıcı, Roma İmparatorluğu’nda Hıristiyanlığın yayılmasıyla,
Hıristiyanlar’a yönelik zulmün son evrelerini içeren 3. yüzyıl sonlarında ortaya çıkmıştır1.
Manastır sözcüğü Yunanca "Monakso" (tek başına yaşamak) fiilinden türemiştir.
Farsça "Keşişhane-Deyir", Latince "Monasterium", Yunanca "Monasterion" ismini alır.
Manastır kendi kendine yeterli bir dinsel topluluğun gereksinimlerine hizmet veren bir
yapılar topluluğudur. Rahibe ve keşişlerin barındıkları mekânlardan meydana gelen bir
yapı kompleksidir.
Mimarî gelişimi ve plânı bakımından Doğu ve Batı manastırları olarak
ikiye ayrılır. Doğuda keşişler aynı tarikata bağlıdırlar. Bizans manastırları, Aziz Basileios’un
hazırladığı tüzükle (typikon) yaşam ortaklığını (koinobion) ve kominal manastır
(cenobitic) düzenini benimsemiş, bu tüzük İmparator Iustinianus tarafından onaylanarak
Doğu tipi keşişlik ve manastır hayatı kesin şeklini almış, mimarî plânlar da buna
göre düzenlenmiştir3. Batıda manastır sistemi daha geç gelişmiştir. Çünkü keşişler
farklı tarikatlar halinde örgütlüdürler. Aziz Benedictus tarafından hazırlanan tüzük 1500
yıl boyunca geçerliliğini koruyarak Avrupa’nın her tarafında manastır yaşam biçimine
örnek olmuştur. Manastırların mimarî plânı da buna uygundur.
Ancak kaynaklar Anadolu’nun yoğun bir biçimde manastır yapıları ile kaplı olduğunu
belgelemektedir. Siyasal ve ekonomik nedenlerle Ortaçağ’dan sonra, Anadolu
monastisizmi canlılığını kaybetmiştir. Kuruluşların büyük çoğunluğu, Batı manastırlarının
temel ilkelerinden "Stabilitas Loci"nin (keşişlerin mekânsal olarak tek bir manastıra
bağlı bulunmaları ve yere değiştirmemeleri) Bizans’ta kökleşmemesi yüzünden çabuk
terkedilmiş, sürekli olmamış, her terk edilişte yapılar da kaçınılmaz şekilde bozulmuştur.
Manastır yapılarının aşırı mütevazi inşaata ve niteliksiz yapım tekniğine sahip oluşu,
bozulmalara hız kazandırmıştır. Bu nedenle mimarî kalıntılar Anadolu’daki Bizans
manastırlarının mekân ve işlevi konusunda aydınlatıcı nitelik taşımamaktadır. 2002-
2003 yıllarında kazısı yapılarak bugün tamamen gün ışığına çıkarılan Hagios Georgios
(Aya Yorgi) manastırı, "Doğu tipi manastırlar" grubuna girmektedir. Avşa Adası’nda,
Türkeli Beldesi’nin Manastır Burnu’nda kurulmuştur (Harita). Ada iskelesinden taksi ile
beş dakikada, yavaş bir yürüyüşle deniz ve çam koruları arasında uzanan asfalt yoldan
15 dakikada gidilebilir. Tepeye ulaşıldığında pırıl pırıl parlayan deniz kenarında
uzanan muhteşem görünümüyle manastırı karşınızda bulursunuz.
Avşa Adası, Marmara Denizi’nin güneybatısında, Marmara takımadalarının üçüncü
büyük adasıdır4. Otuzaltı kilometrekare yüz ölçüme sahiptir. Tarih içinde birçok
ismi olmakla beraber, Bizans tarihinde "Afusia" olan isminin bugün Türkçeleştirilmiş
şekli olan Avşa kullanılmaktadır.
Tarihi: Hagios Georgios (Aya Yorgi) Manastırı inşa edildiği yüzyıl içinde Marmara
Bölgesi’nin papaz yetiştiren ünlü okuluna sahiptir. El yazmaları ile dolu kütüphanesiyle
isim yapmıştır. Fener Rum Patrikanesi Kütüphanesi’nde bulunan M. Gedeon’un
kitabında5 "Afusia" olarak geçen Avşa’daki manastırın naosunda yer alan 8 satırlık kitabede,
3 Ağustos 1638 tarihinde Başkeşiş Leondios’un başkanlığında keşiş Simeon,
İzekial, Sergios, Konstantinos ve diğer keşişlerin yardımıyla inşa edildiği ve büyük tadilatın
yapıldığı yazılıdır. Tadilat tarihi 1847’dir. Tadilatın baş aktörü Ekinlik Adası’ndan
Antimos Panagiatos’tur. Manastır 1789 tarihinde kütüphanesi ile yanarak harabolmuştur.
Ada halkının fakir oluşu nedeniyle manastır, tamir ettirilememiş; Patrik ve Saint Sinod
Meclisi’nin onayı ile 1789 Mart ayında Aynarozda’ki Batopedion Manastırı’na devredilmiştir.
Tamirat parasını bu manastır yüklenmiş, Batopedion Manastırı’nda papaz
olan Antimos Panagiatos manastıra başrahip olarak atanmış, verilen para ile tamiratı
gerçekleştirmiştir6. 19. yüzyıl manastırın altın çağı olmuştur. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra
burada yaşayanlar adayı terk ettiklerinden, manastır kendi kaderi ile baş başa kalmıştır.
Yüzyıllar içinde insan ve tabiat koşulları nedeniyle yok olma noktasına gelen yapı,
yıkıntısı üzerine atılan çöpler, böğürtlen çalıları, incir ağaçları, çevrede yapılan evlerin
inşaat artıkları ile dolmuş, kuzey ve batıdan içeri kadar ulaşan dalgalarla bazı birimleri
kaybolmuştur. Definecilerin yaptıkları küçük kazılarla delik deşik edilen yerler de
bütün bu olumsuzluklara eklendiğinde, yapı kompleksinin kazıdan önceki durumu hakkında
yeterince fikir edinilmiş olur.
Tanımı: Manastır 23 Pafta, 617 Parselde 2372. 00 m2 ve 657 Parselde 340 m2
olmak üzere toplam 2712 m2lik bir alan kapsar. Yerleşim plânı Bizans manastırlarının
genel yerleşim şemasına uygundur. Mısırda’ki Sohag, Suriyede’ki Kalat Seman, Sinada’ki
St. Catherine Manastırı gibi erken örneklerle, Aynarozda’ki orta ve geç dönem örneklerinde
bu yerleşim plânının birçok ortak yanları bulunmaktadır. Bir çevre duvarı ile
çevrelenmiş geniş bir avlu, merkezî plânlı yerleşimin ortasında esas kilise (katholikon)
çevre duvarı boyunca dizilmiş ve geniş avlu bırakmak amacıyla çevre duvarına bitişik
olarak yapılmış cepeleri (ya da girişleri, çıkışları) kiliseye doğru olan yemekhane, mutfak,
genel mutfak, şaraphane, keşiş odaları, atölyeler, hamam, misafir odaları, idarî işler
için özel mekânlar, fırın, sarnıçlar ve ayazmalar vardır (Plân). Bu yerleşim plânı aslında
kominal manastırcılığın kurucusu Büyük Basileios’un kuralları çerçevesinde oluşmuş,
ortak yaşamın amaçları ve gereksinmeleri doğrultusunda belirlenmiştir. Hagios
Georgios (Aya Yorgi) Manastırı’nda aynı elemanlarla karşılaşılması bir sürpriz olmayıp
geleneksel şemanın uygulanmasına asırlar boyunca devam edildiği anlaşılır.
Çevre Duvarı: Manastırı dört yönden çevirmektedir. Bütün duvarlar yıkılmış, sadece
kuzey bölüm sağlam kalmıştır (Resim: 1). Çevre duvarı genelde doğal haliyle kullanılmış
moloz taş, granit bloklar arasına belli bir düzen gözetilmeksizin yer yer kiremit
kırıkları yerleştirilerek ilk önce kerpiç harçla, daha sonraki tamiratta kireç, deniz kumu,
su karışımından oluşan beyaz renkli sert bir harçla doldurularak yapılmıştır. Duvarlarda
enine konmuş ahşap hatıllar büyük mıhlarla çakılmış, bolca beyaz renkli sert harçla
sağlamlaştırılarak üzeri sıvanmıştır. Duvar uzunluğu her yönde 30-31 m. arasındadır.
Duvar genişliği 130 cm.dir. Mevcut yükseklik kuzey bölümü hariç 1-1. 30 m. arasındadır.
Manastır 900 m2lik bir alan üzerine kurulmuştur. Giriş kapısı doğu bölümündedir.
Anıtsal ve 2.40 m. genişliğinde ahşaptan yapılmış bir kapıdır. Sökülerek satılmıştır. Batı
bölümünde 1. 20 m. genişliğinde ufak bir giriş daha bulunmaktadır. Tam karşılıklı değilse
de birbirlerine bakar şekildedir. Ana kapının önü yukarıdan aşağıya doğru hafif
meyilli olarak taş, granit, mermer bloklarla geniş bir bant şeklinde döşenmiştir
2). Çevre duvarının koruma gibi bir işlevi bulunmaktaysa da aslında manastırı mekân
olarak da sınırlamaktadır. Kutsal alanı, günlük yaşamın evreninden fiziksel olarak ayırmaktadır.
Koruma görevi de askerî anlamda bir savunmadan daha çok, bir sığınak sağlamaya
yöneliktir7. Çevre duvarının kuzey bölümünde hamam, doğu bölümünde kilise,
mezarlık, ana giriş kapısı, güney bölümünde köşede büyük fırın/genel mutfak, atölyeler,
şaraphane, dışta ayazma, batı bölümde mutfak, giriş ve avluya akan suyu akıtmak
üzere bir yalak vardır. Birinci avluda bulunan bu yapılardan başka, ikinci avluda yemekhane
ve sarnıç, hâlen içinde su bulunan bir de küçük kuyu yer almaktadır (olasılıkla tadilat
sırasında eklenmiştir). Çevre duvarının dışında, manastırı dalgalardan korumak
amacıyla yapılmış, deniz kenarında uzanan bir kalkan duvar ile gözcü veya çan kulesi,
çok harap durumda zamana dayanabilmiştir.
Kilise: Etrafı sağlam yapılmış çevre duvarı ile çevrili büyük bir avlu içinde, avlunun
kuzeydoğusunda manastırın efendisi Büyük Martyr (asker aziz) Hagios Georgios’a
ithaf edilmiş bir kilise (katholikon) yer almaktadır (Resim: 2). Doğu-batı doğrultusunda,
ince-uzun dikdörtgen şeklinde küçük ve mütevazi bir ibadet yeridir. Manastır yaşamını
belirleyen kurallara göre kominal yaşamın en önemli ortak yanı tapınmaydı. Bu nedenle
keşişlerin ortak yaşamlarının merkezlerini oluşturan kilise, manastırın en önemli ve
birinci yapısıdır. Son devir Bizans mimarlığı ile ilgili yayınlarda hiçbir bilgi yoktur. Yapı
apsis çıkıntısı ve dıştaki duvarlar dahil 16x7.5 m. ölçülerindedir. Apsis, naos, nartheks
ve nartheks dışında küçük bir atriumdan oluşur. Kilisenin duvar tekniği, çevre duvarı ile
aynıdır. Yer yer düzeltilmiş, genelde doğal haliyle kullanılmış moloz taş, mermer parçaları,
granit bloklar arasına, belli bir düzende olmadan kiremit kırıkları yerleştirilerek ilk
önce kerpiç harçla, sonraki tamiratta kireç, deniz kumu ve su ile yapılmış beyaz renkli
sert harçla örülmüştür. Duvar genişliği 1.30 m., mevcut duvar yüksekliği 20-180 cm.
arasındadır. Duvarlarda enine atılmiş ahşap hatıl izleri varsa da, kalıntısına rastlanmamıştır.
Apsis: Doğu da eksende, dışta ve içte yarım yuvarlak bir çıkıntı yapar. Mevcut
yüksekliği 185 cm., duvar genişliği 65 cm., çapı dıştan dışa 280 cm.dir. Taban 33x33x3
cm. ölçülerinde, 7 sıra kare şeklinde tuğlalarla döşenmiştir. Apsisin alt kısmı syntranon
basamaklarını andıran tek bir basamak şeklinde yapılmıştır. Yerden yüksekliği 23
cm.dir. Genişliği ortada 34 cm.ye ulaşır. Üzeri sert beyaz harçla sıvalıdır. Tuğlaların
üçüncü sırası üzerinde bulunan ve yere harçla tutturulmuş olan mermer bir blok, altar
kaidesi olmalıdır. Geç devir kiliselerinde altar apsisin gerisinde yerleştirilmiştir. Apsisin
arkasında kuzey ve güney yönlerinde uzanan ve çevre duvarının doğu bölümüne bakan
duvarlarla 6.60x 3.75 m. ölçülerinde bir mekân oluşmuştur. Kazı sırasında başları
batı-doğu doğrultusunda olan iskeletler bulunduğundan bu yerin manastırın mezarlığı
olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Duvar yüksekliği 80 cm., duvar genişliği 75 cm.dir. Duvarlarda
kapı açıklığı bulunmamaktadır.
Naos: Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlı, eksende dışa taşkın yuvarlak
apsis, batıda nartheks ile sınırlanmıştır. 8.33x4.50 m. ölçülerindedir. Mevcut duvar yüksekliği
70 cm., duvar genişliği 130 cm.dir. Naos’a giriş güney duvarında yer alan 93 cm.
genişlikteki kapıdan yapılmaktadır. Naosa diğer bir giriş ise naos ile nartheks arasında
bulunan diğer bir kapı ile de olabilir. Bu kapının genişliği ise 120 cm.dir. Kuzey duvarında,
apsisin her iki yanında yapılan nişlerden sadece soldaki sağlam durumda, içindeki
fresklerle zamanımıza kadar gelmiştir. Güney duvarında sağda olması gereken
niş tamamen yok olmuş, zemin toprağında tuğlaları bulunmuştur. Böylece kilisenin
"pastophoria" (prothesis ve diakonikon) odalarının olmadığı anlaşılmıştır. Kuzey duvarında
kiliseye bitişik olarak yapılmış bir ayazma yer almaktadır8. Oldukça basit bir plânı
vardır. Üzeri üç blok taşla bindirme tekniğinde örtülmüş, 8 merdivenli bir koridor ile koridorun
sonundaki mahzen-hazne bölümünden meydana gelmiştir. Duvar örgüsü çev
re duvarı ve kilise ile aynıdır. Sadece burası tamamen sıvalı ve badanalıdır. Duvarlarda
Aziz Georgios’un ikonlarının konduğu iki adet 50x40x44 cm. ölçülerinde niş vardır.
Naos zemininin büyük bir kısmı topraktır. Bazı yerlerinde apsiste kullanılan tuğlalar, bazı
yerlerde de büyük malta taşı bloklarla örtülmüştür. Güney duvarının dibinde başı batı-
doğu doğrultusunda bir başka iskelet kalıntısı vardır. Bu kadar kutsal bir mekâna gömüldüğüne
göre, manastırın baş rahibine ait olmalıdır. Bizanslılar zamanında kutsal
yerlere gömü yapıldığından, aynı âdetin hâlâ devam ettiği manastırda izlenmektedir.
Duvarlarda bazı yerlerde fresk parçaları az da olsa kalmıştır.
Nartheks: Kilisenin batısında, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen plânlıdır.
Ölçüleri 7.30x4.45 m.dir. Mevcut duvar yüksekliği 120 cm., duvar genişliği 130 cm.dir.
Tabanı, apsis ve naosta olduğu gibi kare tuğlalarla döşenmiştir. Narthekse batıdan ve
nartheksin önünde yer aldığı düşünülen atriumun güneyindeki 2 basamaklı bir kapı
açıklığından girilmektedir. Kazıda çok miktarda çıkan 19. yüzyıla ait boyalı çanak çömlek
parçaları, üzeri yazılı çatı kiremit parçaları, çok miktarda çeşitli boylarda çiviler ve
çok fazla parçalanmış freskler önemli buluntular arasındadır. Freskler (Buon Fresco)
gerçek tekniğinde yapılmıştır (Resim: 3). Parçalardan hangi olayların ya da hangi aziz
veya azizlerin tasvir edildikleri anlaşılmamakla birlikte, fresklerdeki boyaların canlılığı,
kilisede mimar ile sanatkârın beraber çalıştıklarını, anıtsal resim sanatının bezeme
öğesi olmaktan çok mimarlığın tamamlayıcı bir unsuru olduğu ve sağladığı ritüel ile birlikte
incelendiğinde bir anlam kazandığı görülmektedir9.
Kilise hakkında hiçbir bilgi olmamasına karşın gösterdiği mimarî plânın özelliklerine
göre, Palaelogoslar Devrinde (İ.S. 1261-1453) ortaya çıkan "tek nefli tiplere" girmektedir.
Manastır kilisesindeki buluntulara ve diğer örneklere dayanarak, muhtemelen
yarım bir kubbe ile örtülü olan apsis hariç, uzun duvarlarla çevrili iç mekânın beşik
veya kırma çatı ile örtülü olduğu söylenebilir. İstanbul’da bu tek nefli tipe Sinan Paşa
Mescidi (Hagia Iuliana en to Petrio Kilisesi), Manastır Mescidi (Kyra Martha Manastır
Şapeli), İsa Kapısı Mescidi (şapel) girmektedir10. Basit plânın düzeni, ölçülerinin ve
oranlarının mükemmel oluşu ile de güzel ve sade bir bina görünümündedir.
Avlu: Manastırda çevre duvarlarının önünde yer alan tüm yapılar arasındaki bağlantıyı
sağlayan ve önemli bölümleri birbirine bağlayan "arkadlı avlu" eski Roma evlerinin
atriumlarına benzer11. Genel şemada avlunun bir tarafına kilise, diğer tarafına manastır
yemekhanesi yerleştirilir. Bu örnektede avlunun bir tarafına kilise yerleştirilmiş,
diğer tarafta mutfak yer almıştır. Kilise ve mutfağın önlerinde aralıklı olarak bulunan
mermer bloklar üzerindeki 3 cm. çapındaki boşluklara avluyu çeviren ahşap direklerin
altına konan demir pabuçların sivri demirleri girmiştir. Ancak bu ahşap direkler günümüze
kadar gelememiştir. Arkadlı avlunun altında gündüz odaları, kütüphane, atölyeler
yer almıştır. Üst katı da keşiş odalarına ayrılmıştır. Keşiş odaları da ahşap olarak
yapıldıklarından hiçbir iz bırakmadan kaybolmuştur. Ancak avlu kazısında bulunan kapı
kilitleri, demir menteşeler, kapı tokmakları, pencere ve kapı demir süsleri kaybolan
bu odaların bir zamanlar varolduğunun bir göstergesidir. Avlu ya çimen ya da taşla kaplanırdı.
Burada büyük taş ve mermer bloklarla döşelidir (Resim: 2). Avluda çeşme yer
alır ve bu çeşme kilisenin önündedir. Çeşmenin yerini bu manastırda kuyu almıştır. Kuyu
kiliseye yakındır. Çapı 90 cm., dıştan dışa 140 cm. ölçüsündedir (Resim: 8). Manastırlarda
komünal yaşamın en önemli yanı kilisedeki ortak tapınmadan sonra, ritüel yanı
da olan keşişlerin toplu olarak yemek yemeleridir. Bunun için bir araya geldikleri yemekhane
(trapeza), diğer yapılar arasında kiliseden sonraki en önemli yapı olarak görülmektedir.
Yemekhane (Trapeza): Manastır yemekhanesi, genel şemaya göre kilise ile
mutfak arasında olması gerekirken, muhtemelen 1834 yılındaki tadilat sırasında ikinci
avlunun çevre duvarlarının önüne yapılmıştır. Kilisenin güneyinde, manastır girişinin
karşısındadır. Bu mekân birçok Bizans manastırındaki trapeza konumunda uygundur.
Ancak duvarları kalmıştır (Resim: 4). Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plânlıdır. Ölçüleri
24.52x12.00 m.dir.
Yapıda adanın doğal taşı olan granit taşı, kireç, deniz kumu, su karışımından
oluşan sert beyaz görünümlü harçla, çok muntazam şekilde dizilmeyen delikli tuğlalar
kullanılmıştır. Örgüde kare ve dikdörtgen şeklinde kesilmiş granit bloklar özellikle köşelerin
muntazam işlenmesini kolaylaştırmıştır. Taş ve tuğlanın birlikte kullanımı Bizanslılar
zamanından beri gelen bir özelliktir. Doğu ve batı kısa kenarlarda yan yana 5x5 m.
ölçülerinde odalar vardır. Oda temelleri 50 cm. genişlikte, 45 cm. derinliktedir. Temellerin
ortasında yer alan 120x120x34 cm. ölçülerindeki pabuçlar (sömeller), çatıyı taşımak
üzere konan direkler için olmalıdır. Yapı iki katlı ve içten merdivenlidir. Bazen trapezalar
iki katlı olur. Altta mutfak ve kiler yer alır. Yemek üst katta yenirdi. Kazıda çok miktarda
çiviler, yazılı kiremit parçaları çıkmıştır. Çatı kırma veya beşik çatı olmalıdır. Ayrıca
çeşitli çanak-çömlek parçaları, amphora ve testi kulpları, demir pencere ve kapı
menteşeleri, bakır bir sahan kapağı, bir Fransız porselen kâse parçası, yanmış kurşun
levhalar trapeza olduğu fikrini güçlendirmektedir.
[b]Sarnıç:[/b] İkinci avluyu çevreleyen duvarın önünde doğu kenarı duvara bitişik olarak
yapılmıştır . Yemekhanenin yanındadır. Örgüde granit taşlar, delikli tuğlalar
ve kiremit kırıkları arasında, deniz kumu, su ve kireç karışımıyla yapılan beyaz
sert harç kullanılmıştır. Yemekhane ile aynı zamanda, yani tadilatta yapılmıştır. Sadece
bu iki bina ilâve edilmiş, diğer yapılar tamir edilmiştir. Manastırın su gereksinimini
sağlayan sarnıç 310 cm. uzunlukta 4 duvardan oluşmuştur. Kare şeklindedir. Duvar genişliği
65 cm., mevcut duvar yüksekliği 130 cm.dir. Yemekhanenin arka duvarına bağlı
demir manşonlu su borusu sarnıca kadar uzanmaktadır. Manastır dışındaki bağın üst
tarafında bulunan kaynaktan borularla getirilen su sarnıca dolmaktaydı. Sarnıcın içi
pembe renkli sarnıç harcıyla sıvalıdır. Önde yerden 17 cm. yükseklikte ağzı tıkaçla kapatılmış
bir demir boru ile sarnıçtan su alınmaktaydı. Bu boruyu görmek mümkündür.
Ayazma: Birinci avluyu çeviren çevre duvarının güney bölümünün dışında, güneybatı
köşeden 7 m. ileride, 194 cm. genişlikte, 312 cm. uzunlukta, 142 cm. yükseklikte,
dikdörtgen şeklindeki yapı bir ayazma olmalıdır. Önde yüksekliği 95 cm. olan
10x2 cm. ölçülerinde 12 adet taş ve üzerinde 12 adet tuğla ile yapılmış bir kemer vardır
(Resim: 6). Taş örgüsü ve yapı tekniği kilise ve çevre duvarları ile aynıdır. "Kemerli
yapı" manastırın ilk inşasında yapılmıştır. Moloz taşlar arasındaki kerpiç sıva, sonraki
tamiratta beyaz sert harçla sağlamlaştırılarak sıvanmıştır. Bazı yerlerde sıva kalıntıları
varsa da çoğu dökülmüştür. Tabanı, bir şeyin akmasını sağlamak üzere yeşil Marmara
taşından, arkadan öne doğru hafif meyilli olarak yapılmıştır.
Kütüphane: 1789 tarihine kadar içinde elyazması kitapların varlığı biliniyorsa da
yandığı için bulunamamıştır. Mimarîsi hakkında bir bilgi yoktur. Arkadlı avlunun olasılıkla
alt katında yer almıştır?
Keflifl Hücreleri: Burada keşişlere ait hücrelerin, Aynaroz Manastırı’nda görüldüğü
gibi ahşaptan yapıldıkları ve arkadlı avlunun ikinci katında oldukları tahmin edilir.
Zaman içinde iz bırakmaksızın kaybolmalarının gerçek nedeni belki de budur.
Genel Mutfak: Çevre duvarının güney bölümünün iç kısmında, güneydoğu köşesiyle
duvarın önüne yapılmıştır. Büyük fırın genel mutfağın yerini belirlemektedir. Fırın
önde ve yana doğru uzanan duvarlarla yapılmış, bir alt veya kaide kısmı ile üstünde
ateş tuğlaları ile örülmüş kubbeden meydana gelmiştir (Resim: 7). Fırın, kilise ve çevre
duvarları ile aynı zamanda inşa edilmiştir. Moloz taşlar arasında bulunan kerpiç sıva
yerine daha sonra sert beyaz renkli harç kullanılarak taşlar sağlamlaştırılmış ve
üzerleri sıvanmıştır. Ön yüzde sıva kalıntıları görülmektedir. Kubbede 6 sıra ateş tuğlası
kalmış, diğerleri yıkılmıştır. Tabanı, kilisede kullanılan 33x33x3 cm. ölçülerindeki
kare tuğlalarla döşelidir. Kazıda fırının arkasında in situ olarak 117 cm. uzunlukta, 3.5
cm. çapında, demir manşonlu su borusu bulunmuştur. Fırının önündeki alanın bir bölümü
tamirat sırasında granit taşlarla döşenmiştir. Burada muhtemelen manastırın ekmeği
pişirilmekteydi.
fiaraphane: Fırının biraz ilerisinde, çevre duvarının güney bölümün de yapılan
kazılar sırasında bulunan çok miktarda fıçı çemberi, şarap ölçeği, öğütme taşı, amphora
ve testi kulpları şaraphanenin burada olduğunu göstermektedir. Manastırda her yıl 1
milyon okka (birmilyonikiyüzseksenüçbin kilo) şarap üretildiği bilinmektedir12. Manastırda
çevre duvarının güney kısmında genellikle çeşitli gereksinimlerin karşılandığı atölyeler,
genel mutfak ve şarap imalâthanesi yer alırdı. Burada da aynı düzenle karşılaşılmıştır.
Burası arkadlı avludan 22.5 m. uzunluğunda bir ara duvar ile ayrılmıştır (Resim:
8). Kazı toprağı içinde bulunan çatı kiremiti parçaları, çeşitli boylardaki mıhlar alanın
üstünün ahşap bir çatı ile örtülü olduğunu göstermektedir. Duvar genişliği 65 cm.
mevcut duvar yüksekliği 80 cm.dir. Duvar yapısı çevre duvarları ve kilise ile aynıdır. İrili
ufaklı moloz taşlar arasında kerpiç sıva, sonra da sert, beyaz görünümlü harç kullanılmıştır.
Örgüde ahşap hatıllar yatay olarak konmuş, mıhlarla çakılarak üstü beyaz
harçla doldurularak sıvanmıştır. Duvarda yanık olarak kalmış ahşap hatıl ve mıhlar
açıkça görülmekte ve duvar örgüsü hakkında gayet açık bilgi vermektedir. Duvarın alt
yüzünde sıva kalıntıları vardır.
Mutfak-Fırın ve Sarnıç: Çevre duvarının batı bölümünün iç yüzüne mutfak yapılmıştır.
Fırın, sarnıç, ikinci kata çıkan merdivenden üç basamak, mermer ve taş iki dibek
manastıra girildiğinde hemen görülmektedir . Manastırın yemeği bu fırında
pişiriliyordu. Taştan üç basamak yanında, 170x170 cm. ölçülerindeki fırın, tuğla
ile daire şeklinde örülmüştür. Daha sonra orta kısmına dikdörtgen bir açıklık bırakılmış,
tabanı tuğla ile döşenmiştir. Kazıda küller içinden bir gelberi, bir sacayağı ve bir maşa
çıkarılmıştır. Fırının yan duvarına bitişik durumda 240x170 cm. ölçülerinde dikdörtgen
şeklinde bir sarnıç, önünde biri derin, diğeri daha az derin iki yalak vardır. Hem fırın
hem de sarnıç granitten yapılmış bir seki üzerine oturmaktadır. Tuğla ve taşlar arasında
sert, beyaz görünümlü harç kullanılmıştır. Fırında tuğlalar arasında demir kenetler
yer almaktadır. Bu bölüm, manastırın tamiratı sırasında yapılmış olmalıdır. Sarnıç, sarnıç
sıvası ile sıvanmıştır. Dibinde bakır süzgeçli bir tencere vardır. Sarnıçtan dışarı çıkan
bakır su borusu, bu tencere ile bağlantılıdır. Muhtemelen suyu süzmek için kullanılmış
olmalıdır. Şarap için de kullanılmış olabilir. Sarnıç içindeki su, borudan yalağa
akmaktaydı. Sarnıç ve fırının önü, üzeri Yunanca "Ahmet Ali Paşa" yazılı tuğlalarla süslenmiş,
tuğlalar kırmızıya, aralarındaki derzler ise beyaza boyanmıştır. Güzel bir görünüm
sağlayan tuğlalardan sadece iki sıra kalmıştır.
Dibek: Hem mermer, hem de taştan iki dibek in situ olarak bulunmuştur.
Hamam: Çevre duvarının kuzey bölümünün iç kısmında, kilisenin karşısındadır.
Kazıda çok miktarda kurşun su borusu parçalar halinde bulunmuştur. Duvarın önünde
75x75 cm. ölçülerinde, içi 30 cm. derinlikte dışa açık olmayan moloz taş, arasında beyaz
görünümlü sert harçla örülmüş bir yer vardır. Kurna olarak kullanılmıştır (Resim: 1).
Bunun yanında 355 cm. uzunlukta, 22 cm. genişlikte, yerden yüksekliği 25 cm., içi
26x15x3 cm. ölçülerinde, 23 adet tuğla döşeli, kenarı moloz taş ve beyaz harçla örülmüş
bir yalak yer almıştır. Yalağın etrafında 160 cm. genişlikte batı tarafı hafif yuvarlak
dönen, aralı olarak yerleştirilmiş blok taşlar ve yeşil Marmara taşı ile çevrili alanın bir
hamam bölümü olduğunu düşündürmektedir. Yalağın üzerinde duvarda musluklar olmalıydı.
Kiliseye girmeden önce keşişlerin el yıkama âdeti vardır. Bu bölümün kiliseye
yakınlığı, su boruları, yalağın varlığı, ve arkadan başka bir yalağa bağlı oluşu, hamam
ve tuvalet yapısının burada olduğunun kesin kanıtı gibidir.
Çevre duvar› d›fl›ndaki yalak: 280 cm. uzunlukta ve yerden 30 cm. yüksekliktedir.
Ağızda genişliği 57 cm. altta ise 63 cm.dir. Yeşil Marmara taşından yapılmıştır. Duvarın
iç yüzündeki yalağa akan su, duvarın dışındaki yalaktan denize akmaktaydı.
Çan veya Gözcü Kulesi: Çevre duvarının kuzey bölümü dışında, manastırı dalgalardan
korumak amacıyla yapılmış deniz kenarında uzanan bir kalkan duvar veya
dalgakıran vardır. Manastır yapıları, daha doğrusu çevre duvarıyla bu duvar arasında,
Avşa’dan manastıra gelen yol uzanıyordu. O zamanlar köyden manastıra yürünerek
geliniyordu. Maalesef günümüzde bu yoldan hiçbir iz kalmamış, kalkan duvar yıkılmış,
dalgalar manastır içine kadar girmiştir. Küçük bir parçası kalan bu duvarın ucunda çan
veya gözcü kulesi yer almıştır. Duvarın mevcut uzunluğu 5.5 m., yüksekliği 1.80 m., genişliği
ise 0.9 m.dir. Duvar ve kule tamirat sırasında yapılmıştır. Moloz taşlar ve granit
bloklar arsında sert beyaz harç kullanılmıştır. Kulenin çapı 130 cm., mevcut duvar yüksekliği
180 cm. ve duvar genişliği 90 cm.dir. Kulenin yarısı ayaktadır .
Manastır kazısı iki yıl içinde toplam 13 ay devam etmiştir. Kazı bittikten sonra
Çanakkale Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü’nün 23.05.2003 gün ve
2014 sayılı kurul kararı ile manastırın etrafı çevrilmiş ve çıkan mekânlar
korumaya alınmıştır . Ayrıca kıyıya bol miktarda toprak dökülerek
dolgu yapılmış, dolgunun eteklerine taş atılarak dalgaların manastır içine girmesi tamamen
önlenmiştir.
SONUÇ: İ. S. 1638 yılında inşa edilen manastır, tarih boyunca Bizans topluluğunun
her kademesini derinden etkileyen bu kurumun yüzyıllar boyunca devam ettiğini,
manastır sisteminin değişmediğini, yerleşim plânının Bizans manastırlarının genel şemasına
göre yapıldığını, işlevsel nitelikteki bölümlerinin ve yapılarının aynen kaldığını
göstermektedir. Hemen hemen tarihten silinecek duruma gelen manastır, Kültür Bakanlığı’nın
izinleri ve Avşa Belediye Başkanlığı’nın sponsorluğunda yürütülen kazılarla
tüm birimleri ile ortaya çıkarılmış, etrafı çevrilerek korumaya alınmıştır.
Böylece Hagios Georgios (Aya Yorgi) Manastırı’nın Anadolu’daki Bizans manastırları
konusunda çok az olan bilgilerimize önemli katkıları olacağı ve Anadolu’nun Ortaçağ
tablosunu biraz daha aydınlatacağı inancındayım.
En son buluntulara göre Atanaş koyunda ilk Bizans dönemine ait Kale kalıntısı ve define bulundu söylentileri dolaşmaktadır.
Son yıllarda Avşa kumsallarında bulunan çeşitli çakmaktaşı, kemik, vb. aletler, ağırşaklar, değirmen taşları, gümüş sikkeler, altın sikkeler, bizans dönemine ait,
bronz sikkler, el baltaları adadaki yerleşimlerin yazılı kaynaklardan çok eskilere gittiği fikrini kuvvetlendirmektedir.
Adanın bilinmeyen çok eski bir tarihi var. Adeta define adası olan, Avşa Adası'nın her yerinden tarih fışkırıyor diyebiliriz.